26 Aralık 2010 Pazar

Sandık ve Ahalisi.. Bölüm 1

Eski bir sandığım varmış benim de..kendi çapımda atmak istemediğim şeyleri topladığım. Öyle annelerimizin evlerindeki sandıklara benzemez, bambu'dan kendisi. Nitekim ben de onun bir sandık vazifesi yaptığını yeni fark ettim. İçine gezdiğim yerlerin haritalarını, kitapçıkları falan koyduğumu sanıyordum ama düpedüz anı biriktirmişim kendime bile çaktırmadan. Bir harita, AAA arada bir resim, bir rehber kitap koyalım o da ne bir yazı.. Sandığın içine doluşuvermişler..





İster eski bir sandık olsun ister eski bir çekmece bir kere açtın mı bir türlü kapanmaz. İlk bakışta gereksiz bir sürü zerzevat gibi gelir, şöyle bir bakıp atayım bunları en iyisi dersin. Sonra bir bakarsın saatler geçmiş sen ufacık kağıtlara yazılmış notlara, eski haritalara, kutu'ya tıkılmış dialara teker teker bakıyorsun. Atmak gerek dersin bir yandan ama nedense elin varmaz bir türlü. Eski bir arkadaşın çıkar belki karşına napıyor bir arasam dersin sonra hatırlarsın sen ona kızmıştın ya seneler önce. Hadi bırak inadı, çocukluğu desen.. Fark edersin ki sorun yıllar önce kızmış olmak değil belki de, eski dost'un bile olsa köprünün altından çok sular akmış artık paylaşacak bir şey'in yok. Zorlamaya'da gerek yok.

Peki eski arkadaşlar hep arkadaşın olmak zorundamıdır? Küçükken kim kazıdı aklımıza arkadaşlar ve bağlılık kavramını, kim öğretti "sen benim eski değil eskimeyen dostumsun" marşını.. Evet var eskimeyen dostlar tıpkı eskiyenleri olduğu gibi. Eski sevgilisini aramadığı için suçluluk hisseden yoktur ama görüşmediğin eski bir arkadaşın aklına gelince vicdanın hemen zillerini çalmaya başlar. Vicdanın sesiniyse en iyi yemek susturur. Sandığı kapamalı hemen aceleyle çıkardıklarını içine tıkarak. Eski bir yazı buldum, bitkin ötesi bir halde yazılmış, kim bilir ne zaman..


Hiç yorum yok: