22 Kasım 2010 Pazartesi

Nemrut'dan ucmak..bir yamaç paraşütü güncesi..eski yazılar..

  Uzunca bir yol tepmiştik  tanrıların katına gelebilmek için, çarşak patikadan nefes nefese tırmanmıştık onların yüzyıllardır izledikleri gün doğumuna ortak olabilmek için. Doğu terasına ulaştığımızda devasa tanrı heykelleri hala çok heybetli ve yüksektiler.  Ama bizim kanatlarımız vardı. Tanrılar sevmezdi onlar otururken yükseklerde uçanları, belki bu yüzden göklerin kartalı taşa çevrilmiş, tanrılara bekçilik yapıyordu Nemrut dağında. Ama tanrıların zamanı sona ereli çok olmuştu ve biz modern çağın arsız çocuklarıydık. Kumaşdan kanatlarımızla aldırmadık onların sert bakışlarına. Tek istediğimiz güzel bir rüzgardı. Sonunda o da esti ve kanatlandık... Tümülüsün çevresinde rengarenk kanatlarımızla uçarken bu sefer biz izledik taş tanrıları ve kartalı...


Ne zaman ilk uçmayı düşlemiştim ve ne zaman Nemrut’un fotoğraflarını ilk kez görüp devasa heykellerin yanında olmak istemiştim acaba... Bütün bunları hatırlamasam da her Nemrut fotoğrafı görüşümde içimde gitme isteği uyandığını ve her gökyüzüne bakışımda orada olmak istediğimi biliyorum. Benim için bütün bunların kesişimiydi Nemrut'a yaptığımız yolculuk.

Cuma akşamı saat 5'de İstanbul'dan başlayan otobüs yolculuğumuz 18 saat sonra Adıyaman otogarında noktalandı. Sadece yarım günümüz kaldığı için öğleden sonramızı Adıyaman civarındaki diğer tepelerden uçarak ve bölge hakkında fikir edinerek  geçirmeye karar verdik.

Adıyaman civarı oldukça dağlık bir alan,tepelerde yer yer meşe ağaçları var. Şehir,doğu, batı ve güney yönlerinde derin vadilerle çevrili. Zaten ilin adıyla ilgili söylencelerden biri de bu vadilerle ilgili. Vadinin yamaçlarında ve şehrin çevresinde eskiden varolan zengin meyve ağaçlarını görenler bu bölgeye güzel vadi anlamına gelen "Vadi-i Leman" adını vermişler. “Vadi-i Leman” zamanla “Adıyaman” adına dönüşmüş. Şehirden geçen Fırat ve kolları sayesinde arazi çorak değil. Dağların arasında yeşil ovalardan ilerliyorsunuz ve tepeye çıktığınızda göl ve ırmak manzarası eşlik ediyor dağların siluetlerine. İl sınırları içindeki en yüksek dağ sanıldığının aksine 2150mt yüksekliğindeki Nemrut değil, 2551mt olan Akdağ.

Bütün yolu  arkadaşlarımızın buradan harika uçulur, şuradan soaring yapılır , cross için harika cümleleriyle katettikten sonra, Pirin mağaraları  civarındaki bir tepeden ilk uçuşlarımızı yapmaya karar verdik. 150 mt olan tepeden toplam 6 uçuş yaptık. Tepe alçak olduğu ve fazla termik olmadığı için uçuşlar çok uzun sürmedi.

Şansımızı bir başka tepede denemeye karar verdik ve Ersin'in tavsiyesiyle Mahmut El Ensari Türbesinin olduğu tepeye gittik. Tepe, Atatürk barajına su sağlayan Fırat'ın kollarından birinin hemen yanında. Akşam üstü olması nedeniyle batmak üzere olan güneşin ışık  oyunlarıyla manzara daha da güzelleşmişti. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen arkadaşlarımız hızlıca hazırlandılar. Bu arada Mahmut El Ensari türbesini ziyaret etmeye gelen bir okul gurubuyla karşılaştık. Guruptan bir çocuk, koşarak bizi turist sanan arkadaşlarına Türkçe konuştuğumuzu müjdeledi ve meraklı gözlerin bakışları altında uçuşlar başladı.  Bu akşam üstü uçuşunda rüzgarı yine kaçırmış olmamıza rağmen, Atatürk barajı manzarası bizi keyiflendirmişti. Havanın kararması nedeniyle uçuşları kesmek zorunda kaldık. Meraklı gözlerin arasından, çocukların öğretmeni sıyrılarak bize uçmak istediğini söyledi.Evet,bir kişinin daha kanına girdik ve biliyoruz ki onunda aklı göklerde kaldı.

Güneşin doğuşunun dünyada en güzel izlendiği yer olarak bilinir Nemrut. Bizim de bu eşsiz gün doğumunu izleyebilmemiz   icin uykudan fedakarlık etmemiz gerekiyordu. Adıyaman’dan Nemrut'a yol 3 saat sürüyordu, biz ise gün doğumunu yakalamak istiyorduk. Bu yüzden gece saat 2’ de yola çıkmaya karar verdik. Bozuk yolun sarsıntıları bile yol boyunca uyumamızı engelleyemedi. Nemrut'a vardığımızdaysa, bir anda kendimize gelip gün doğumunu izlemek için oldukça dik olan patikadan tırmanmaya başladık. Meydana vardığımızda gördüğümüz ilk tablo yüksekte kurulmuş tahtlarında yanyana oturan beş devasal heykel ve hemen önlerinde zamana yenik düşmüş, yerde duran başlarıydı.

Baba tarafı Persler'e, anne tarafı Helenler’e dayanan Kommagene kralı Anthiochos,Yunan ve Pers tanrılarını bütünleştirmeyi amaçlamıştı. Böylece tek ve yeni bir din yaratacaktı kendi gibi melez. Kurucusu Antiochos tapınağın sadece kendi hierothesion’u (tapınaksal anıtmezar) değil yeni bir dinin de merkezi olmasını istemişti. Bu yeni dinin Pers Part dünyasını Grek Roma dünyasıyla barış içinde kaynaştırması amaçlanıyordu ve Nemrut Dağı’nın zirvesinden tüm dünyaya yayılacağına inanılıyordu.Helenistik sanatın en güzel örneklerinde olacak şekilde yaptırdı tanrı Apollon'un heykelini ve başına Perslerin Tiarasını giydirdi. 

Heykellerin karşısındaki basamaklı platforma oturmuş insanların kalabalığnı görünce önce şaşırdık,sonra kendimize bir yer bulup oturduk. Hep beraber güneşin rengarenk ışınlarını yollayarak gökyüzünü boyamasını ve sonra da dağ sıralarının ardından kırmızı bir ateş topu gibi yükselmesini izledik. Aslında oturduğumuz basamaklı platform Kommagene halkının tanrılara kurbanlar sundukları ateş sunağıydı. Uçuşlara başlamak için güneşin doğmasını ve doğu ve batı teraslarını ziyaret eden insan kalabalığının azalmasını bekledik. Nemrut'u ziyaret edenler birer ikişer buradan uzaklaşınca, Kommagene halkının tanrılarına nice kurbanlar sundukları ateş sunağı bu sefer bizim kalkış pistimiz olacaktı, gökler tanrısı Zeus’a bu sefer kanatlarımızın renk cümbüşünü sunduk. İlk olarak Murat havalandı ateş sunağından. Daha sonra diger arkadaşlar uçuşlara başladı ama tümülüsün çevresinde yelken yapma keyfi uçuşları öğle saatlerine denk gelen Mahmut ve Ömer'e kaldı. bittiğindeyse geri dönüş yolculuğumuz başladı.

Nemrut’ta uçmanın insana verdiği keyif ne termikler ne de uçuş terminolojisiyle tanımlanamaz. Belki de gerçek anlamda keşfedilmemiş ve bakir bir coğrafya üzerinde uçmanın keyfidir bu. Ve kesinlikle insanı sürekli doğuya doğru sürükleyen kışkırtıcı bir yanı var.Her ne kadar hayatımız boyunca dünyaya kendi batımızdan  bakmış olsak da, doğu gerçekten uçmak için ve gelecek projeler için harika bölgelere ve bizlere yardımcı olmak için bize bütün kapılarını açan harika insanlara ve eşsiz yemeklere sahip. Belki de Robert Frost'un  dediği gibi ' ormanda kesişen iki yol vardı, ben az kullanılmış olanını seçtim ve bütün farkı da bu yarattı.’Aynı tepeye defalarca gitsen de ayrı bir tat alırsın aslında uçmaktan, ama gene de cazip gelir başka tepelerde uçmak fikri.
Hele de bu tepe dünyanın sekizinci harikası olmaya aday, tanrıların mekan tuttuğu Nemrutsa gitmek şart olur...