24 Ocak 2011 Pazartesi

Olmak ya da olmamaksa tüm mesele.. nasılsa olmuşuz bir kere olmasak olmaz


Olmak ya da olmamaksa tüm mesele.. nasılsa olmuşuz bir kere olmasak olmaz..demek ki mesele yok.. Takma kafana bunları Hamlet kardeş desem.. Bir efe rakı yeşil üzüm söylesem.

Gün batımında indik sahile ki bence günün en güzel zamanıdır gün batımı. Bütün şenlik gün battıktan sonra başlar. Güneş varken insanın içi ısınır belki ama güneşin ışığı aynı zamanda gölgeler ışınların renkli şölenini. Sarı renk hakimken etrafa  herşey nettir, açıktır, parlaktır ama kadını güzel gösteren yinede loş ışıktır. Ne zaman ki gün batar o zaman asıl gökyüzü kızıla bürünür. Işık dan geri kalanları gök bırakmak istemez sanki.  Hani giden birinin ardından söylenir ya en güzel şarkılar... Elinde kalan son ışık hüzmesini de kızıl, mor,mavi renklere dönüştürürken ve sen kaptırmışken kendini gökyüzünü izlemeye usulca gece gelir.

Asrın icadı nedir acaba? Rakı mıdır hüznü neşeye çeviren ya da sıcak bir sufle midir hücrelerimi el ele tutuşturup halay çektiren yoksa bir bardak kahve midir bu gün geçmez derken beni kendime getiren.. Mısır piramidlerini kim yaptıysa yaptı ben o sufleyi icad eden kişiyi tanımak isterdim. Yerçekimi nasılsa Newton onu bulmasa da vardı ama üzüme bakarken şarap yapmayı kim akıl etti?

Bugün yaş günün olsa ne dilerdin diye sorarsa tanımadığın biri, olmadık bir zamanda,  içinden de olsa gülümsersin belki çünkü hayallere dalmak güzeldir. Ama yaşgünün olsa da bir şey dilemeyi bırakmışsan çoktan ne olacak? O zaman; boşver sıkma sen o tatlı canını demeli içindeki ses. Bazen fazla düşünmemek en iyisi, farzet saçlarını platin sarısına boyamışsın ve meğer içinde fazla düşünmeyi engelleyici kimyasallar varmış. . Madem güneşde seni bırakıp gitti, alacağı olsun yarın gelir gene; bu akşam giden o değilmiş gibi, toplayıp tasını tarağını burnuna gelen balık kokusunu takip etmek gerek.. Bir yaş üzüm içinde neler gizler bulmak gerek. Dostlarla kadeh kaldırıp içebiliyorken içmek gerek. Karşıdaki yola asmışlar gene meymenetsiz tayyip posterini. Ona bile kaldırıp kadehi, saçma gerçeklere, boş masallara sırt çevirip hayalperest dünyada soluk almak gerek.


Her ne kadar biz şarabın hakkını veremediysek de yunanlılar önemini anlamış ki şarap tanrısını Olimpos'a almışlar.. Bakalım Dyonisos şarabı nasıl bulmuş :))

DİONYSOS - ŞARAP TANRISI


Zeus'un yasak ilişkilerinden birinden olma oğludur. Annesi Hera'nın bir komplosuna kurban gidince Zeus onu alıp saklaması için Nymphe'lere (su perisi) verir. Günlerden bir gün yaramaz Dionysos bir mağara kenarından üzümler toplamış ve onları ezerek altından yapılma bir kap içine sularını çıkarır. Sonrada bulupda kızmasınlar diye toprağa gömer.. O mağarada mayalanıp, şarap haline gelen bu sıvıdan içenler rahatlayıp, sorunlardan uzaklaştıklarını, neşelenip, gevşediklerini ,cesaretlerinin ve özgüvenlerinin o anlarda arttığını hissetmişler. Dionysos bu olay sonrası şarap tanrısı olarak tanınmaya başlamış...


faydalanana bilgi: insanlık tarihinin en eski içeceği biradır, şarap değil

Hiç yorum yok: