8 Haziran 2013 Cumartesi

#Direngezi

Geçen bir hafta'ya bakıyorum da ben bile aynı insan değilken ülkenin değişmediğini düşünemem. Bir anda öyle güzel ve beklenmedik birşey olduki bir anda hayata bakışımız, kendimizi tanımlayışımız değişti. Ne bileyim herşey yerli yerine oturdu sanki, puzzle'ın tüm parçaları tamamlandı.

Cuma günü sıradan bir gündü sabah başladığında, gezi parkında protestocular bir süredir oradaydılar ve ben artık ilgilenmiyordum. Son yıllarda o kadar çok istemediğim şey olmuştu ve cılız sesim hiç bir şeye yetmemişti ki.... Artık ilgilenmiyordum..

Gün içinde ekranıma, mailime vicdanımın kaldıramadığı görüntüler düştü, sonra yanımda çalışan arkadaşım bir arkadaşıyla konuştu; kız taksim metrosundaydı şans eseri ve metro'ya gaz bombası atılmıştı, anneler çocuklarının üstüne kapaklandı dedi, mahşer yeri gibiydi dedi... Bir anda iş çıkışı gezi'ye gitmekten bahsetmeye başladık, metro en fazla osmanbey'e kadar gidiyordu, bizde öyle yaptık. Oraya gidince ne yapacağımızı bilmeden, ne olacağını bilmeden sadece o insanların yanında olabilmek isteğiyle... Ne yapacağımız hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu... Metrodan çıkınca insanların Taksim yönüne doğru yürüdüğünü gördüm, içim o zaman rahatladı, yalnız değilmişiz dedim, biraz daha yürüyünce kalabalık arttı, tüylerim diken diken oldu.. Hepsi benim gibi ne yapacağını bilmez gözlerle bakan, aynı şeyleri hisseden bir sürü insan. Muhtemelen ortak bildiğimiz şarkılar mini mini bir kuş, birde dağ başını duman almıştır. Bizde dağ başını duman almışı söylüyorduk ve gaz sıkılmaya başladı. Birileri koşmayın sakin olun diyordu, gözlerim kapandığı için zaten koşamazdım. Ben göremiyorum göremiyorum derken yanımdaki arkadaşım elimi tutmasa ve bir kız çantasından talcid'li su vermese muhtemelen orada düşer kalırdım. İnternet geyiği sanmıştık ama talcid'li su hayat kurtarıyormuş.

İlk şoku atlatınca hayata dair bütün korkuların, kaygıların, öteki hissetmen, yalnızlığın, umutsuzluğun geçiyormuş. Oradaki insanları onca gaza rağmen tekrar tekrar birleştiren de budur. Dedim ya son bir haftadır ben çok değiştim, Ulus kelimesi'nin benim için bir anlamı var artık, o gün yanımda, sağımda, solumda olan insanlar, gezi'de pilav arabasını kapatıp bedava dağıtan insanlar, yasak ne ayol diyenler, yanan arabadan kütüphane yaratanlar, günlerce gülmeme yetecek kadar espri çıkaranlar, bir konuşmasıyla cehaletimi açığa çıkaran Redhack, Çarşı'dakiler... Hepinizi seviyorum, öyle bir sevgi böcüğü oldum...

Değişmemin ikinci nedeni'de inat'ın ne kadar kötü birşey olduğunu bana gösteren devlet büyüklerimizdir. Ben ki nuh der peygamber demez soyundan gelenlerdenim artık tövbe ettim inat etmiyeceğim. Ne olursa olsun önce dinleyeceğim.

Gezi'nin altında bit yeniği arayanlara gelirsek, neden şimdi sorusunun cevabı bence "alışkanlıkların gücü" kitabının 3. bölümünde. Toplumsal olaylarda alışkanlık kalıplarının kırılmasına ayrılmış bu bölüm. Bence Gezi parkı2nın toplumsal harekete dönüşmesiyle arasında benzer motivasyonlar var. 1 Aralık 1955’te ABD’nin Montgomery şehrindeki bir otobüste, siyahî bir kadının beyaz bir yolcuya yer vermeyi reddetmesiyle başlıyor. Rosa Parks’ın bu anlık itirazı Montgomery Otobüs Boykotu'nu başlatıyor ve Amerikan Yurttaşlık Hakları Mücadelesi’ni şahlandıran eylem olarak tarihe geçiyor. Daha önce başka siyahlarda yer vermeyi red ettikleri halde, Rosa Parks fitili ateşliyor. Tıpkı Gezi'den önce itirazlar olduğu halde gezi'nin fitili ateşlemesi gibi.

Kitaptan alıntı: “Bir hareket, birbirine yakın insanlar arasındaki arkadaşlık alışkanlığı ve kuvvetli bağlar sayesinde başlar. Toplumsal alışkanlıklar ve mahallelerle klanları birarada tutan zayıf bağlar sayesinde büyür. Ve hareketin liderleri, katılımcılara taze bir kimlik duygusu ile sahiplik hissi veren yeni alışkanlıklar kazandırdıkları için de ayakta kalır.”

 “Onlarca, yüzlerce insanın hiç düşünmeden her gün otomatik olarak tekrarladığı toplumsal davranışlarda, ilk anda farketmesi zor olan ama aslında dünyayı değiştirmeye muktedir bir güç gizlidir.”

Bütün alışkanlıklar isaret - rutin - ödül ekseninde ilerler. Yasemin Congar'ın özetinden alıntı: Diyelim ki “emir-itaat-huzur” diye ilerleyen teslimiyetçi bir alışkanlık halkası yerini, “emir-isyan-onur” diye kurulacak direnişçi bir halkaya bıraktığında değişimin çarkı da dönmektedir.

İşte bence Gezi parkı'da budur... Peki bundan sonra ne mi olacak? Elbette toplum mühendisleri çalışmaya başlayacak, kendi ülkelerinin çıkarlarına göre bizi yontmaya, yönlendirmeye çalışacaklar ama bu hareketin güzelliği öngörülemez olması. O yüzden kurguları boşverelim, Bundan sonrası sadece iyilik, güzellik... Twitter'da en sevdiğim sözlerden biri:

"Ne yani okuduğumuz onca kitap, dinlediğimiz onca şarkı boşa mı gidecek sanmıştınız?"

Hiç yorum yok: