16 Ağustos 2012 Perşembe

sonsuzluk ve bir an

şuan öyle güzel bir andayım ki tek eksiğim demli bir çay ya da bir tek rakı, biraz peynir..
Aslında Bodrum'da bir koy'da merkeze dönmek için 10 kisiyle birlikte dolmuş bekliyorum. Diğer bekleyenler ne hissediyor bilmiyorum ama "sonsuzluk ve bir gün"ü ben çekecek olsam bu an'ı çekebilirim..

Saatlerce şezlong üstünde hafif güneş'te demlenmişken gölgede dalları yerlere sarkan bir ağaç altına atılmış tahta bir masa ve bir kaç dağınık sandalye.. O an ihtiyacım olan tek şey o sandalye'de oturmak belki kök salmak.. Bir tablo; icinde agaç, sandalye, ben.. Asılmışız bir duvara. Sonsuzluk ve bir gün boyunca..

O kadar güzel bir akşam esintisi var ki rüzgar'ın yönünü tahmin edemiyorum. Sağımdan solumdan beni sarıp sarmalayan hafif ama serin ama üşütmeyen bir esinti.. Zaten agaçlar'ın rüzgar'ın yönünü merak ettiğini hiç sanmıyorum. Nedir bu insanoğlundaki herseyi olçme, tartma, sınıflandırma merakı.. çok mu Agatha Christie okuduk, çok mu Sherlock Holmes izledik.. Ufak bir esintiden uzaktaki kırlangıçların göç yolları hakkında bilgi edinsem, rüzgar'ın kokusundan hangi dağları, denizleri aşmış da gelmiş anlasam ne olacak ki.. Ama merak işte, bir agaç gibi huzur buldugum o an'da kalamıyorum..  

Dolmuşun karanlığı yaran farlarıyla bitsede sonsuzluk ve bir an, yine yollara düşecek de olsam yanıma alıyorum ufak bir parçanı, hafızama kaydettim seni artık hep benimsin :)


Hiç yorum yok: