23 Haziran 2013 Pazar

Sri lanka -2.gün / Anaradhapura




Sabah süper bir kahvaltıyla güne başladım, tek başına yapılacak çok şey olmadığı için diğer masaları incelemeye başladım. Arap aileler çok ilginç geliyor, 2 veya 3 çarşaflı kadın 6-7 çocuk, klan gibiler muhtemelen çocuklar için zevklidir. Bütün mahalle toplanmış geziyorsunuz gibi. Aile'yi yonetmek sirket yonetmek gibi olmalı. Muhtemelen onlar da bana bakıp tek başıma ne yaptıgımı anlayamıyorlardır.  

8:30'da Anuradhapura'ya gitmek icin yola ciktik. Anuradhapura eski baskent ve en onemli tapinaklarin bulundugu alan. Yol inanilmaz kalabalikti, meger iki gun sonra haziran dolunayi varmis ve neredeyse butun Sri Lanka tapinaklara gidiyor. Yolda giderken bedava yiyecek ve icecek dagitan Insanlar var. bir bayrak salliyorlar isteyen arabalar sola cekip yiyp iciyor. Yol boyunca ev ve is yerlerine budist bayragi asmislar. Yolda bolca misyoner okulu ve kilise gorduysemde halkin 75%'i hala budist. MC Donalds'in her gittigi ulkede o ulkenin lezzetine kendini uydurmasi gibi (Bkz. Turk kofteli hamburger) isa ve meryem'de daha sempatik renklere burunmusler Sri Lanka'da, kose baslarinda ufak heykeller seklinde yerlerini almislar. Bir kosede Buda heykeli, digerinde  isa, Insanlar gelip gecerken diz cokup dua ediyorlar. 
Yolda gordugumuz bir Hindu tapınagında durduk. Budist tapınakları çan'ı andıran stupa'lar seklindeyken Hindu tapınakları rengarenk heykellerle süslenmiş ve kat kat oluyor Ayrıca hint mitolojiside birsuru hikayesiyle daha eglenceli. "Ramayana" hint mitolojisi icin iyi bir kaynak. Budizm ise Buddha'nın ogretisine dayanıyor ve karma'yı temizleyip tekamule ulasabilmek icin yol gosteriyor.

Anuradhapura'da ilk gordugumuz dunyanin en eski agaci Maha Bodhi, gelenler agacin yere yakın dallarına  çaput baglayarak dilek diliyorlar. Ben daha buyuk govdeli bir agaç bekliyordum ama ince uzun narin bir agaç onca yaşına ragmen. Bodhi agacı buddha'nın altında meditasyon yaptıgı ve nirvana'ya ulastıgı agaç oldugu için butun tapınakların yanına dikiliyormuş. Sri Lanka'ya budizmi getiren kişi de yanında getirmiş agacı. Yanındaki tapınakta cizimlerle de anlatılmış
 Daha once gezdiğim yrlerde gördüğüm her "uzanan Buddha" heykelini uyuyor sanıyordum  meger gozleri kapalıysa ve ayak baş parmakları eşitse uyuyormus ama gozleri hafif aralık ve ayak başparmakları uzunlu kısalı duruyorsa Buddha'nın Nirvana'ya ulaşmış haliymiş. Bu arada butun tapınaklara yalınayak giriliyor. Giriş ucretlerinin pahalı olduğunu okumuştum gelmeden ama rehberim bilet almak yerine ona para verirsem daha ucuz olacağını soyledi 2000rupi giris +500rupi bahşiş'e yani 15eu'ya gezdim butun tapınakları. Tek başına duran stupa'lar haricinde kaya içine oyulmuş bir tapınak, ilk ayurveda merkezi, rahiplerin yıkandıgı havuzu ve ay taşını gordum. Ay taşı sembolik anlamı nedeniyle Ilgi çekiciydi. Tapınakların merdivenlerinin başına yarşm ay şeklinde yapılan bir Taş oymanın adı "Ay taşı". En dıştaki halka da 4 hayvan var; fil, aslan, at ve boga. Hayatın evrelerini ve ardarda olmalari nedeniyle reenkarnasyonu sembolize ediyorlar. Fil; dogum ve buyume, aslan; genclik ve enerji, At; orta yas ve guc, Boga; Yaşlılık ve dayanıklılık. Içindeki halkada dunyasal istekleri simgeleyen cicekler var, budizm'de "liyavel" olarak geciyor. Sonraki halka'da kuğular var. Oğrendim ki kuğular cok akıllılarmış. Bir kabın yarısına su ve süt koyarsanız kuğu süt işmek isteyince sadece sütü içip suyu bardakta bırakabiliyormuş. Bizimde hayatta aynı şekilde karşılastıgımız olaylarda iyi şeyleri alıp gerisini bardak'ta bırakmamız gerekiyor. En içteki halkada da yarım lotus çiçegi var. Lotus, tohumları çamurun içinden çıkıp suyun ustunde açtığı için saflığı simgeliyor. Ogrendiğim yeni şeyler haricinde cok etkileyici tapınaklar deçiller. Polonnaruwa'yı programa eklememişim ama resimlerinden gördüğüm kadarıyla daha ilginc olabilir.
 Kac saatte gezdim tam hatırlamıyorum, ama araba kiralamadan gelmeyi düşünmeyin çünkü tapınaklar birbirlerinden uzaklar. 
Aksam sirigya'da kalacagımız için gene uzunca bir yol teptik, yolda şöförüm beni mücevher mağazasına götürdü. Sri Lanka'da renk renk safir bulunuyor. Safir almaya niyetim yoktu ama tuvaletin temiz olacağını düşünerek seve seve mağazayı gezdim. 
Akşam Chaaya village diye bir otelde kalıyoruz. Güzel bir otel, tavsiye ederim, suan bu yazıyı havuz kenarında sezlonga uzanmış orkestra'dan Beatles dinleyerek yazıyorum. Uzun etek, hasır şapka ve eldivenlerim olsa sömürge ülkelerinde dolaşan İngiliz hanımefendilerine benzeyeceğim. Sırt çantalı tatillerimi düşünüyorum da... Nereden nereye...

21 Haziran 2013 Cuma

Tek basina Sri Lanka - 1.gun

Tek başına Sri Lanka'ya gideceksin deseler hayatta İnanmazdım... Tek başına bırak tatil yapmayı bakkala bile gitmem elimden gelse. Beraber yapmak varken... 


Ucuz uçak bileti sevdam yüzünden hiç aklımda yokken arkadaşımla sri Lanka'ya bilet aldık. 1010 lira gidiş dönüş. Bu arada uçak bileti alırken THY'nin internet sitesi yerine ekobilet veya benzeri siteleri tercih edin, THY işlem ücreti gibi saçma bir para ekliyor bilete.
Arkadaşım aniden rahatsızlanınca işte ben tek başıma Sri Lanka yollarındayım. Aslında iptal etsem daha iyiydi ama vazgeçmek denen olgu bende yerleşmemiş.  Birde acentacı çocuk rezervasyonları yaptım iptal ederseniz büyük sorun yaşarım dedi orda bitti.
Dün akşam yola çıkarken o kadar stresli ve mutsuzdum ki... Kesin uçak düşecek neden gidiyorum ki kıvamına gelmiştim. Zaten son iki haftada olanlardan, ortalığı inadına geren siyasetçilerden, yediğim gazlardan, ölen yaralanan güzel insanların üzüntüsünden, üstüe arkadaşımın hastalanmasından bitap düşmüş ruhum... yas varmış ve ben tatile gidiyormuşum gibi bir suçluluk hissi. Mideme ağrılar gire gire geldim havalimanına. 
Şu an sabah oldu ben uçaktayım, dün akşamki sıkıntılarım kmlerce uzakta kalmış gibi yanımdaki Alman kadınla sohbet ediyoruz. Uçak Male'de aktarma yapacak, birazdan maldivlerin üstünden geçeceğim sabah uyanmak için daha güzel bir manzara olamaz herhalde. Makdivleri göreyim devam ederim
Tek kelimeyle harika... Maldivleri sadece yukarıdan gördüm ama gerçekten doğa harikası. Koyu renk Deniz'in üzerine Serpilmiş turkuaz noktalar, beyaz şerit halinde kumsallar. Hep resimlerini gördüğümüz su içindeki bungalowları'da gördüm, yukarıdan ama olsun. Tavsiyem uçakta 20'li numaraları almayın kanat'a denk geldim. Male'de aktarma yaparken uçaktan indirmediler, en azindan salonda falan bekletirler sanmistim. 1 saat kek gibi ucagin içinde  bekliyoruz. Bunlari da beklerken yaziyorum. Havalimanina inis super! Bir sure beyaz kumsal'a iniyormussun gibi oluyor, zaten havalimanida bir ada. Ucakta kolombo'ya giden az kisi kaldik soyle muhabbet edilecek birileri varmı diye baktım... Yok valla yazayım ben. Zaten Turk çiftler bir ilginç oluyor, cok içe kapalılar sohbet etsen kız atarlanabilir. Keşke italyan bir çift olsaydı...
Havalimanına indim, şoforle buluştum , otel'e geldik. Negombo'da jetwing sea'de kalıyorum. Jetwing Sri Lanka'nın en bilinen otel zinciri. Oda gerçekten çok guzel. Yere kadar cam pencereler, kassan 4 kisi sığacak ölçüde bir yatak, kuvetin önü cam. Onun dışında plaj Guzel degil. Zaten Sri Lanka resimlerinde oyle harika bir plaj goremedim. Kumun rengi beyaz yerine sari ama pudra yumusaklıgında, deniz dalgalı. Odaya yerlestikten sonra soforle negombo'yu dolaştık. Endonezya'ya benzettim. Tek katlı karmaşık binalar ve yeşil. İndim arabadan tek başıma yürüdüm sokakta, insanların içine karışınca iyi hissediyorum. Onun dışında yapacak birşey olmaması iyi bir bakıma yoldan geldim yorgunum. Yarın gezinin en uzun yolu var önümde...

8 Haziran 2013 Cumartesi

#Direngezi

Geçen bir hafta'ya bakıyorum da ben bile aynı insan değilken ülkenin değişmediğini düşünemem. Bir anda öyle güzel ve beklenmedik birşey olduki bir anda hayata bakışımız, kendimizi tanımlayışımız değişti. Ne bileyim herşey yerli yerine oturdu sanki, puzzle'ın tüm parçaları tamamlandı.

Cuma günü sıradan bir gündü sabah başladığında, gezi parkında protestocular bir süredir oradaydılar ve ben artık ilgilenmiyordum. Son yıllarda o kadar çok istemediğim şey olmuştu ve cılız sesim hiç bir şeye yetmemişti ki.... Artık ilgilenmiyordum..

Gün içinde ekranıma, mailime vicdanımın kaldıramadığı görüntüler düştü, sonra yanımda çalışan arkadaşım bir arkadaşıyla konuştu; kız taksim metrosundaydı şans eseri ve metro'ya gaz bombası atılmıştı, anneler çocuklarının üstüne kapaklandı dedi, mahşer yeri gibiydi dedi... Bir anda iş çıkışı gezi'ye gitmekten bahsetmeye başladık, metro en fazla osmanbey'e kadar gidiyordu, bizde öyle yaptık. Oraya gidince ne yapacağımızı bilmeden, ne olacağını bilmeden sadece o insanların yanında olabilmek isteğiyle... Ne yapacağımız hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu... Metrodan çıkınca insanların Taksim yönüne doğru yürüdüğünü gördüm, içim o zaman rahatladı, yalnız değilmişiz dedim, biraz daha yürüyünce kalabalık arttı, tüylerim diken diken oldu.. Hepsi benim gibi ne yapacağını bilmez gözlerle bakan, aynı şeyleri hisseden bir sürü insan. Muhtemelen ortak bildiğimiz şarkılar mini mini bir kuş, birde dağ başını duman almıştır. Bizde dağ başını duman almışı söylüyorduk ve gaz sıkılmaya başladı. Birileri koşmayın sakin olun diyordu, gözlerim kapandığı için zaten koşamazdım. Ben göremiyorum göremiyorum derken yanımdaki arkadaşım elimi tutmasa ve bir kız çantasından talcid'li su vermese muhtemelen orada düşer kalırdım. İnternet geyiği sanmıştık ama talcid'li su hayat kurtarıyormuş.

İlk şoku atlatınca hayata dair bütün korkuların, kaygıların, öteki hissetmen, yalnızlığın, umutsuzluğun geçiyormuş. Oradaki insanları onca gaza rağmen tekrar tekrar birleştiren de budur. Dedim ya son bir haftadır ben çok değiştim, Ulus kelimesi'nin benim için bir anlamı var artık, o gün yanımda, sağımda, solumda olan insanlar, gezi'de pilav arabasını kapatıp bedava dağıtan insanlar, yasak ne ayol diyenler, yanan arabadan kütüphane yaratanlar, günlerce gülmeme yetecek kadar espri çıkaranlar, bir konuşmasıyla cehaletimi açığa çıkaran Redhack, Çarşı'dakiler... Hepinizi seviyorum, öyle bir sevgi böcüğü oldum...

Değişmemin ikinci nedeni'de inat'ın ne kadar kötü birşey olduğunu bana gösteren devlet büyüklerimizdir. Ben ki nuh der peygamber demez soyundan gelenlerdenim artık tövbe ettim inat etmiyeceğim. Ne olursa olsun önce dinleyeceğim.

Gezi'nin altında bit yeniği arayanlara gelirsek, neden şimdi sorusunun cevabı bence "alışkanlıkların gücü" kitabının 3. bölümünde. Toplumsal olaylarda alışkanlık kalıplarının kırılmasına ayrılmış bu bölüm. Bence Gezi parkı2nın toplumsal harekete dönüşmesiyle arasında benzer motivasyonlar var. 1 Aralık 1955’te ABD’nin Montgomery şehrindeki bir otobüste, siyahî bir kadının beyaz bir yolcuya yer vermeyi reddetmesiyle başlıyor. Rosa Parks’ın bu anlık itirazı Montgomery Otobüs Boykotu'nu başlatıyor ve Amerikan Yurttaşlık Hakları Mücadelesi’ni şahlandıran eylem olarak tarihe geçiyor. Daha önce başka siyahlarda yer vermeyi red ettikleri halde, Rosa Parks fitili ateşliyor. Tıpkı Gezi'den önce itirazlar olduğu halde gezi'nin fitili ateşlemesi gibi.

Kitaptan alıntı: “Bir hareket, birbirine yakın insanlar arasındaki arkadaşlık alışkanlığı ve kuvvetli bağlar sayesinde başlar. Toplumsal alışkanlıklar ve mahallelerle klanları birarada tutan zayıf bağlar sayesinde büyür. Ve hareketin liderleri, katılımcılara taze bir kimlik duygusu ile sahiplik hissi veren yeni alışkanlıklar kazandırdıkları için de ayakta kalır.”

 “Onlarca, yüzlerce insanın hiç düşünmeden her gün otomatik olarak tekrarladığı toplumsal davranışlarda, ilk anda farketmesi zor olan ama aslında dünyayı değiştirmeye muktedir bir güç gizlidir.”

Bütün alışkanlıklar isaret - rutin - ödül ekseninde ilerler. Yasemin Congar'ın özetinden alıntı: Diyelim ki “emir-itaat-huzur” diye ilerleyen teslimiyetçi bir alışkanlık halkası yerini, “emir-isyan-onur” diye kurulacak direnişçi bir halkaya bıraktığında değişimin çarkı da dönmektedir.

İşte bence Gezi parkı'da budur... Peki bundan sonra ne mi olacak? Elbette toplum mühendisleri çalışmaya başlayacak, kendi ülkelerinin çıkarlarına göre bizi yontmaya, yönlendirmeye çalışacaklar ama bu hareketin güzelliği öngörülemez olması. O yüzden kurguları boşverelim, Bundan sonrası sadece iyilik, güzellik... Twitter'da en sevdiğim sözlerden biri:

"Ne yani okuduğumuz onca kitap, dinlediğimiz onca şarkı boşa mı gidecek sanmıştınız?"